Makine ihracatı 20 milyar doları 10’uncu ayda geçti
Makine İhracatçıları Birliği (MAİB) tarafından paylaşılan makine imalat sanayi konsolide verilerine göre, yılın ilk 10 ayı sonunda Türkiye'nin serbest bölgeler dâhil toplam makine ihracatı 20,5 milyar dolar oldu. Euro Bölgesi’nde en belirleyici aktörün Almanya olacağını ve ülkenin 200 milyar doları bulan yerli imalatçıyı koruma şemsiyesinin yatırım ortamını canlandıracağını belirten Makine İhracatçıları Birliği Başkanı Kutlu Karavelioğlu, “Çinlilerin karantina sebebiyle uzak kaldığı fuarlarda, bizim makinelerimiz çok daha görünür ve ilgi çeker hale geldi. Bazı fuarlarda ise en çok sergi açan birkaç ülkeden biri haline geldik; bunu kalıcı hale getirmenin yollarını bulmalıyız” dedi.
Türkiye'nin makine ihracatı yılın ilk 10 ayı sonunda, geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre yüzde 7,7 artarak 20,5 milyar dolar oldu. İlk iki sırada yer alan Almanya ve ABD’ye toplam makine ihracatının 4 milyar doları bulduğu bu dönemde, ihracatın 1 milyar dolar eşiğine dayandığı Rusya, sektör için üçüncü sıraya yükseldi. Rusya’ya sağlanan makine ihracat artışı bu dönemde yüzde 43,8’i buldu. Serbest bölgeler dışında sevk edilen makinelerin geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre yüzde 2,2 artışla 3 milyon tonu geçtiği 10 aylık süreçte ortalama birim fiyat KG başına 6,3 dolar olarak gerçekleşti.
Makine sektörünün ihracat fırsat ve potansiyelinin, Türkiye'nin ihracat bazlı büyüme modeline geçtiği yıllar içindeki en yüksek seviyesinde olduğuna dikkat çeken Makine İhracatçıları Birliği Başkanı Kutlu Karavelioğlu şunları söyledi:
“Küresel stagflasyon kaygıları giderek güçlenirken tedbirlerin giderek muğlaklaştığı bu dönemde, makine imalat sektörümüz Türkiye ekonomisi için sıra dışı bir potansiyel sunuyor. 2019 yılına kıyasla yüzde 60 daha fazla makine üretir hale gelen yapılanmamızla, ülkemizin yıllık 100 milyar dolar civarında seyreden makine teçhizat yatırımlarının gereksinimlerini büyük ölçüde ve yerli paramızla karşılayabilecek güce eriştik. İhracat gelirimizin yüzde 70 kadarını gelişmiş ülkelerden sağlıyor, Türkiye’nin toplam ihracatı içinde yüzde 10’u aşmış bulunan payımızı istikrarlı biçimde artırıyoruz. Tüm göstergeler, rekabetçi olduğumuzu ve kullanıcılarımıza kalite fiyat ekseninde optimal çözümler sunduğumuzu teyit ediyor.”
Küresel ticarette zorluklar arttıkça zemin kazanmayı sürdüreceklerini belirten Karavelioğlu, kendi yatırım ve ihracat stratejileri üzerine 20 yıldan fazladır kafa yormuş, güçlü örgütleriyle uluslararası temsilde etkin olmuş bir sektörün başarısının tesadüfi olmadığını belirterek şunları söyledi:
“Makine imalat sanayii sınai rekabette ve ekonomik büyümede en önemli kaldıraç. İleri ülkelerin pandemi sonrasındaki yeni konjonktüre ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine uygun biçimde güncellemekte oldukları sanayi stratejilerinde sektöre atfedilen önem, bu gerçeğin bir defa daha altını çiziyor. Aralık ayı itibarıyla ülke gündemimizde 12. Kalkınma Planı’nın hazırlıkları olacak. Bu süreçte sektörel örgütlere de önemli görevler düşüyor. Endüstriyel dönüşümün gereklerine uygun derinlikte bir plan ortaya çıkmasına katkı sağlamak birincil görevimizdir.”
“Biz jeopolitiği, sadece riskler üzerinden okumuyoruz”
Küresel sanayide ihracat siparişlerindeki düşüşün sürdüğünü, Türkiye’de makine imalat sanayinin özellikle son 5 yılda başardığı büyük dönüşüm ve kriz zamanlarında tesis ettiği güvenilir ilişkilerle bu daralmayı zorlanmadan aşabileceğinin işaretlerini verdiğini belirten Karavelioğlu şunları söyledi:
“Makine ve teçhizat sanayiindeki üretim artışımız, üçüncü çeyrekte yılın diğer dönemlerine yakın bir ortalama ile yüzde 14,1 seviyesinde gerçekleşti. Küresel kriz dönemlerini en az 6 aylık bir faz farkı ile izleyen sektörümüzde rakip ülkelerin makine imalatı beklenilenden önce inişe geçti. Bizim siparişlerimizde de bir yavaşlama olmakla birlikte bunun üretime etkisinin sınırlı kaldığını görüyoruz, ki Kasım ayının ilk yarısında yeniden ivmelenen ihracat verilerimiz de bu durumu teyit ediyor.”
Karavelioğlu, ayrıcalıklı müşterileri olan ülkelerin yatırım ve risk iştahını etkileyen unsurlarını yakından izlediklerini belirterek şunları belirtti:
“İhracatımızın yüzde 60’ını yaptığımız Avrupa ülkelerinde uygulamaya koyulan tasarruf tedbirleri, başta enerji yoğun sektörlerdeki müşterilerimizi etkileyecek. Ancak peş peşe ilan edilen devlet desteklerini ve nükleer santral üretimlerini de dikkate alarak, baharla birlikte hedef pazarlarımızın sabit sermaye yatırımlarında bir iyileşme görmeyi bekliyoruz. Euro Bölgesi’nde en belirleyici aktör ise Almanya olacak. Almanya’nın 200 milyar doları bulan yerli imalatçıyı koruma şemsiyesinin, ülkedeki yatırım ortamını canlandıracağını tahmin ediyoruz. Alman sanayiine entegrasyonu en üst seviyede olan sektörümüz bu furyadan azami şekilde yararlanacaktır. Makine teknolojilerinin daha hızlı geliştirilebilmesi ve sektöre yatırım çekilebilmesi için benzer tedbirlerin Türkiye’de de etkin hale gelmesi gerekiyor. Birçok ülke jeopolitik risklerle yeni yeni tanışıyor, biz ise fırsatlarına odaklanmak alışkanlığımızla bu durumu jeo-ticari kazanca dönüştürmeye herkesten daha yakınız.”
“Fuarlarda en çok sergi açan birkaç ülkeden biri olduk”
Türkiye’nin Makinecileri’nin son bir ayda katıldıkları Euro Blech, K-Düsseldorf, Bauma ve EIMA fuarlarının önemli gelişmelere sahne olduğunu belirten Karavelioğlu sözlerini şöyle tamamladı:
“Çinlilerin karantina sebebiyle uzak kaldığı fuarlarda, bizim makinelerimiz çok daha görünür ve ilgi çeker hale geldi. Bazı fuarlarda ise en çok sergi açan birkaç ülkeden biri haline geldik, bunu kalıcı hale getirmenin yollarını bulmalıyız. Fuarlar esnasında, makinelerin tasarımında dijitalleşmenin ana tanıtım unsuru haline geldiğini, algılama, büyük veriye ulaşım ve karar verme yeteneklerinin çok hızlı gelişmekte olduğunu gördük. Konstrüksiyonlar güçlenirken ömür boyu maliyetler düşürülüyor, artan verim ve performansla sürdürülebilirlik ihtiyaçlarına yanıt verilmeye çalışılıyor. Bir diğer gözlemimiz de kümelenme yoluyla dış ticaret ölçeğinin arttırılması çabaları. Stant metrekarelerinin büyümesi ve işin şov tarafına özel önem verilmesi Bakanlığımızın fuar desteklerini belirlerken dikkate alması gereken farklılıklar olarak ortaya çıkıyor. Start-up’lara özel holler ise bizim de yeni destekler üzerine çalışmamızı gerektiriyor.”